22 Kasım 2009 Pazar
Aya Sofya
Ayasofya (Yunanca: Αγιά Σοφιά, tam adı: Ναός τῆς Ἁγίας τοῦ Θεοῦ Σοφίας, Latince: Sancta Sophia ya da Sancta Sapientia), [2] Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 - 537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür ve günümüzde müze olarak hizmet vermektedir. [3] [4] Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.
Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, eski Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. [5]Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk dininde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. [6]6. yüzyılın ünlü mimarlarından Miletos'lu (Milet) İsidoros ve Tralles'li (Aydın) Anthemios'un[3][1]yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin[7][8][9]çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir.[10] Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır. [11] [12] [13]Bizans döneminde Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olmuş bulunan Ayasofya, doğal olarak vaktiyle büyük bir “kutsal emanetler” koleksiyonunu içermekteydi.[14]
1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği büyük hoşgorüyle mozayiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozayikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozayikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Kısaca günümüzde tüm dünya insanları bu mozayikleri görmelerini iki kişiye borçludur: Biri, sanatı seven ve diğer dinlere saygı gösteren Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet, diğeri caminin müzeye çevrilmesine ve mozayiklerin tekrar gün ışığına çıkarılmasına karar veren Mustafa Kemal Atatürk'tür. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş,[15] [16] Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.
5 yüzyıl boyunca ayakta duran bu yapı sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer alır ve büyük kubbesiyle Bizans mimarisinin bir simgesi olmuştur. Ayasofya diğer katedrallere kıyasla şu özellikleriyle ayırt edilir:
Dünya’nın en eski katedralidir. [15]
Yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin inşaatı tamamlanana dek) dünyanın en büyük katedrali ünvanına sahip olmuştur.[17] Günümüzde yüzölçümü bakımından dördüncü sırada gelmektedir. [9]
Dünya’nın en hızlı(5 yılda)inşa edilmiş katedralidir. [15]
Dünya’nın en uzun süreyle (15 yüzyıl) ibadet yeri olmuş yapılarından biridir.
Kubbesi "eski katedral" kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbe sayılmaktadır.
Bizans tarihçilerinden Socrates Scholasticus, Theophanes, Nikephoros ve Gramerci Leon gibi tarihçilerin Birinci Ayasofya’nın yapımına ilişkin kayıtlarında farklı açıklamalar bulunmaktadır. Bazılarına göre kilisenin yapımı 324 ile 337 yılları arasında tahtta olan, İstanbul’u Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan eden ve Hıristiyanlığı imparatorluğun resmî dini ilan eden Roma imparatoru Büyük Konstantin (Bizans’ın ilk imparatoru I. Constantinus) tarafından başlattırılmıştır. Fakat kesin olan, inşanın, 337 ile 361 yılları arasında tahtta olan oğlu Constantius II tarafından tamamlanmış ve ilk Ayasofya kilisesinin açılışının 15 Şubat 360’ta Constantius II tarafından gerçekleştirilmiş olduğudur.[19] Socrates Scholasticus’un kayıtlarından gümüş kaplı perdelerle süslü ilk Ayasofya’nın Artemis Tapınağı üzerine inşa edilmiş olduğu öğrenilmektedir.[6]
Adı “Büyük Kilise” anlamına gelen ilk Ayasofya Kilisesi’nin adı Latince’de Magna Ecclesia ve Yunanca’da [note 1] Megálē Ekklēsíā (Μεγάλη Ἐκκλησία) idi. [6]Eski bir tapınak üzerine[note 2]inşa edildiği belirtilen [20] bu yapıdan günümüze günümüze ulaşan bir kalıntı bulunmamaktadır.
Bu Birinci Ayasofya, binanın inşaı tamamlanana dek bir katedral niteliğinde işlev gören Aya İrini Kilisesi’nin vaktiyle yakınında yer alan imparatorluk sarayının yakınına (bugünkü müze alanının kuzey kısmındaki, yeni tuvaletlere yakın olan, ziyarete kapalı kısım) inşa edilmişti. Her iki kilise de Bizans İmparatorluğu’nun iki ana kilisesi olarak faaliyet göstermişlerdir.
Birinci Ayasofya geleneksel Latin mimarisi stilindeki bir sütunlu bazilika olup, çatısı ahşaptı ve önünde bir atrium yer almaktaydı. Bu ilk Ayasofya bile olağanüstü bir yapıydı. 20 Haziran 404’te Konstantinopolis patriği Johannes Chrysostomos'un imparatoriçe Aelia Eudoxia (imparator Arcadius’un eşi) ile çatışmasından dolayı sürgüne gönderilmesinin ardından çıkan isyanlar sırasında bu ilk kilise yakılarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder